3 Mart 2015 Salı

Kreşe dönen evler

Ben epey dolmuşum valla.

Bu ara yaygınlaşan shabby chic tarzı beni de esir almadı desem yalan olur. Evim için ne baksam elim hep pudra ve pastel tonlarına gidiyor. Ferah, net ve aydınlık havanın müptelası oldum diyebilirim.
Ancak pastel tonları uygun kullanılmazsa evi bebek odasına veya oyuncak Barbie evine dönüştürebiliyor. Bir oda içindeki halıyı veya sehpaları bu renk tonlarında seçmekle, bütün evi bu konseptle dekore etmek biraz 6 yaşından yukarı çıkamama sendromu olabilir. Tabii ki el emeğinden yanayım ancak evin her tarafına cupcake örüp koymak neden? Bu hanımların kocaları bu evlerde ne hissediyor, bence bunun da fenomenlerimiz tarafından açıklığa kavuşturulması lazım.
Önceki yazılarımda hep evdeki paylaşımdan, ortak ruh oluşturabilmekten bahsettim. Adamlar bütün gün evin dışındalar diye evi kendi zevk abiden haline getirip, bütün bir mutfak rafını renk renk porselen sürahilerle kaplayıp zücaciye dükkanına çevirme sebebi, üzerinde profesyonel araştırma gerektirecek bir konu sanırım :)

2 Mart 2015 Pazartesi

Neyin içini döşüyoruz?

Erich From'un "Sevme Sanatı" isimli kitabında geçen bir pasajda insanların kendi ruhundaki boşlukları doldurabilmek için sürekli para harcama ihtiyacından bahsediliyor. Çünkü mevcut sistemde haftada sadece iki gün kendisiyle baş başa kalmasına müsaade edilen bizler, kendimize o kadar yabancılaşıyoruz ki, baş başa kaldığımız kendimize tahammül edemediğimiz için alışveriş merkezlerine koşuyoruz. Boş kalabilme lüksünü kendimize tanımıyoruz. Para kazanmak için katlandığımız zorlukların bir şeye değdiğine kendimizi ikna edebilmemiz için, o parayı harcamamız gerek. Bu ikna önce kıyafetlerle başlıyor, sonra tatillerle, en nihayetinde de evlerle.
Avustralya'da uzun süre çalıştıktan sonra Türkiye'ye dönen bir arkadaşım, "insanın içinde ne varsa şehre de o yansır, bizim insanımızın içinde de bu var" diyerek şehirdeki renksiz, çarpık kentleşmeyi kendince açıklamaya çalışmıştı. Aslında haksız da sayılmaz. Bıçakla kesilmiş gibi ayrılan gecekondu ve gökdelen semtleri, içimizdeki sınıf atlama ve bunu yaparken de etraftaki her şeyi yiyip bitirme çabamızın yansıması adeta. Arkadaşlıklarımızı, ailemizi, yardımseverliğimizi, ruhumuzu bu çaba için tüketip zirvede tek başımıza kalmaya çalışıyoruz. Residence'larda 1+1 evlerin içinde plazma televizyonlarını izlerken uyuyakalan yalnız insanlarız biz...
Gözünüzün önüne gelen sahnede paylaşmaya dair hiçbir şey bulamazsınız. Çünkü sürekli eşya değiştirmek, bir şeylerin eskimesine fırsat vermeden yenisini almak, eşyaya yüklenecek anlamı, anıları ve duygusal birikimi yok ediyor. Çok eşyalı evler beni hiç rahatsız etmez örneğin, çünkü her bir eşya seneler süresince yerine konur ve hepsine bakınca hatırlanacak insanlar vardır mutlaka... Annemin biz küçükken aldığı kaseler, beraber çarşıda gezişlerimizi hatırlatır bana. O kaseler alınırken ben annemin parmağından tutardım, çünkü elini kavrayıp tutacak kadar boyum uzun değildi o zamanlar... Örneğin ananem bana fiskos sehpa alıp almayacağımı sordu geçen gün, eğer alacaksa bana yuvarlak dantel örtüler vereceğini söylüyor. Kendi elleriyle yaptığı dantelleri bana çeyiz olarak vermek isteyen seksen yaşındaki ananemin dantellerini daha yenisini almak uğruna nasıl geri çevirebilirim?
İnstagramdan evlerinin dekorasyonunu paylaşan kişiler var. Beyaz çerçevelerin içine resim değil, renkli, çiçek desenli kağıtlar koyarak duvara astıklarını görüyorum. Kim fotoğraf çerçevesinin içinde bir kağıt görmek ister ki? Ya da kim bir çerçeveyi satılırken içinde bulunan kağıtla kullanmak ister?Günlük hayatımızda kendi istediğimiz değil, dikte edilen kişi olmaya o kadar alıştık ki, o çerçevenin içinde kendimizi değil renkli kağıtları görmek istiyoruz. Çünkü o bizden daha "şirin". Çünkü onu para verip aldık.
Herkesin eleştirmese bile, kendi kendisine samimi davranmak adına bir şans vermesi gerektiğini düşünüyorum. Çabucak tüketip sıkıldığımız eşyalardan sonra, sıra kendimize gelmeden önce, bol bol anı biriktirmekte fayda var.

26 Şubat 2015 Perşembe

Vintage evin en güzel örneği :)

Bu sabah sosyal medya kanalından haberdar olduğum bir yayını sizinle paylaşma isterim.




Sanırım her vintage dekorasyon tutkununun hayalini yaşlı bir teyzemiz gerçekleştirmiş :)


Konuyla ilgili habere ve görsellere buradan ulaşabilirsiniz.



Küçük salonlar nasıl dekore edilmeli?

Daha önceki yazılarımda dar alanları nasıl daha kullanışlı hale getirebileceğinize dair bir kaç ipucu paylaşmıştım. O yazıma buradan ulaşabilirsiniz. Çok fonksiyonlu ve dekoratif eşyalara dair güzel örnekleri bulabileceğiniz bir yazı. Anasayfadaki arşiv panelinden de yazıları karıştırıp fikir edinebilirsiniz.



Bu yazımda parça bazlı değil, genel olarak küçük ev fikirleri paylaşmak istiyorum. Sadece bu örnekler yetmez diyorsanız, İkea mağazasında mutlaka kendi ürünleriyle küçücük bir evi nasıl döşediğini gösterir. Ziyaret edip daha yakından görmenizi tavsiye ederim.



Vurgulamak istediğim bir nokta açık renkler konusu. Açık renk boya ışığı yansıttığı için daha ferah ve aydınlık bir his verir ancak kendimizi bu sıkıcılığa mecbur etmek zorunda değiliz. Duvarlarla uyumlu renklere sahip duvar kağıtları şıklık ve pratiklik açısından işinize oldukça yarayabilir. Benim önerim en az bir duvarda bunu uygulamanız yönünde. Duvar kağıdının tarzına göre seçtiğiniz raf ve çerçeveler de odaya şıklık katacaktır. Böylece evde aksesuar kullanırken yer tasarrufu etmiş oluruz. Son olarak avize seçimine de değinmek isterim: Tavan yüksekliğiniz az ise avize veya sarkıt lamba değil, abajur kullanmanızı tavsiye ederim.


Daha fazla görsel için instagram sayfamı ziyaret edebilirsiniz.














23 Şubat 2015 Pazartesi

English home mağazaları ne kokuyor?

Ne zamandır merak ettiğim bir konuydu bu.

Evvelden internetten aratarak baktım ancak bir çok yerde ortak bir şey söylendiğini göremedim, ben de hem bugün gidip sordum hem de havlulardaki yüzde elli indirime rastladım :)

Kesinlikle emin olabilirsiniz: english home mağazalarında "Mediterranean" isimli kokusunu kullanıyor. Kolonyasını elime ilk döktüklerinde tam ikna olmadım ancak biraz elimden uçtuktan sonra kesinlikle karar verdim. :)



22 Şubat 2015 Pazar

Vintage banyo fikirleri









Banyo dekoru en zor olanı sanırım. Mevcut olanı değiştirebilmek de sıfırdan yapmak da bir bütünlük tutturabilmek açısından emek ve zaman istiyor.

Bu yazımdaki önerilerimi her iki durumda kalan fakat ne yapacağına karar veremeyen okuyucular için yazdım ve örnekleri derledim. Hepsini uygulamak da, ucundan kıyısından fikir almak da işinize yarayabilir.

Hemen her yazımda belirttiğim gibi, satın almak tek çözüm değil. Kendi kafanızda ihtiyacınıza ve zevkinize göre tasarladıklarınızı iyi bir marangoza yaptırmak satın almak kadar tatmin verici olabilir.

Bu arada banyo dekoru ve aslında her türlü dekor için benim favorim Mudo Concept.





























20 Şubat 2015 Cuma

Çay partisi fikirleri



Evlere tıkılmak zorunda kaldığımız kötü havalarda veya bahçede, balkonda güneşin tadını çıkarttığımız günlerde, evlerde dostlarımızı ağırlayabileceğimiz tarz sahibi çay partisi fikirlerim var :)

Bunlara ve buna benzer bir çok ürüne ben Biev, Mia, Mikasa Moor ve Pip Studioda rastladım. İnternetten de bu mağazaların ürünlerini bulabilirsiniz.









































18 Şubat 2015 Çarşamba

Minimalist evler- az eşya alınca daha az mı ödemiş oluyoruz?

Minimalist dekorasyon tarzı hızla iç mekan dizaynında yayılmış durumda. Geometrik şekilller, açık renkler, daha az eşya ve çok fonksiyonlu ürünler bize modernliği çağrıştırıyor. Bireyselliğe vurgu yapan, çalışan ve yalnız, yalnız değilse bile evde en az 2 kişi yaşayan tipik modern insan/tüketici kimliğini hedefleyen bir tasarım çizgisiyle karşı karşıyayız.








Modern hayatın yarattığı yer darlığından muzdarip bizler için değişen dekorasyon ve tüketim alışkanlıklarının evlerde pratik düzeyde nasıl uygulanabileceğini daha önce yazmıştım. Benim de sıfırdan ev dekore etme telaşına düştüğüm bugünlerde cevabını aradığım bir soru var: Minimalist yaklaşım bana daha az harcatıyor mu?

Hayır.

Daha küçük boyutta daha az eşya almak ihtiyaçları tam olarak karşılamak için bir sonraki eşyaların alınmasını ertelemekten başka bir etki oluşturmuyor ne yazık ki.

Bize yeni evliyken bütün aile aynı gün yemeğe gelir, ayrı ayrı çağrıldığını ben henüz görmedim. İçeri giren misafirlerin ayakkabılarını koyacakları ayakkabılıktan, mantolarını asacakları portmantodan, oturacakları masa sandalye ve koltuklardan başlayıp gecenin sonuna kadar evin nerelerini kullanacağını düşünerek örneklerin sonunu getirebilirsiniz.









Sadece aile için de değil, doğumgünleri, kutlamalar, arkadaş davetleri de bunlara dahil.

Yani oluşmuş ve yerleşmiş tüketim alışkanlıklarını modernizm uğruna ne yazık ki değiştiremiyoruz. Boyut ve miktarı minimumda tutmak ortaya çıkacak ihtiyaçları karşılamamızı engelliyor. Yüksek maliyetle hatta mümkünse iç mimarlarla dizayn edilen evler mecburiyetten ötürü bir o kadar daha dekorasyon masrafı gerektiriyor.

Bunun en akıllıca çözümü ise mantıklı bir şekilde iki şeye karar vermek:

1. Nasıl bir hayat yaşamak istiyorum?

Kimse hayatını yalnız başına sürdüremez. Evlerimizi hiç değilse bile evcil hayvanımızla paylaşıyoruz. Evlerimiz sosyalliğin en önemli mekanı. Bu mekanı mutlu ilişkiler için bir araç olarak mı kullanacağım, yoksa insanlarla cuma günleri iş çıkışlarında itiş kakış kafelerde dirsek dirseğe bir şeyler içerken mi zaman geçirmeye çalışacağım?

2. Nasıl sürdürmek istiyorum?

Ev dekorasyonu dinamiktir. Sürekli yenilik ister. Eğer tercihiniz hızlıca tüketilen ve uzun ömürlü olmayan ürünlerden yana ise yenilemede süreklilik turtturmanız gerekecektir. Sürekli eşya yenilemek evdeki ortak duygu birikimini engellemeye yol açabiliyor.








Dolayısıyla ben en azından evin içindeki ortak yaşam alanlarında minimalist dekorasyonun kullanılmaması gerektiğini düşünmekteyim. Bırakalım evlerimiz bizim ve herkes için davetkar olsun. İş temposu ve stres bizi yeteri kadar yalnızlaştırırken evlerimizi bunların tam tersini vermesi beklentisiyle dekore etmekte fayda var. Evlerimiz mevcut hayatın bize dayattıklarının değil, içinde yaşanmışlık ve paylaşım barındıran, bütün dayatmaları dışarıda tutan samimi duruşumuzun bir simgesi olsun.