Erich From'un "Sevme Sanatı" isimli kitabında geçen bir pasajda insanların kendi ruhundaki boşlukları doldurabilmek için sürekli para harcama ihtiyacından bahsediliyor. Çünkü mevcut sistemde haftada sadece iki gün kendisiyle baş başa kalmasına müsaade edilen bizler, kendimize o kadar yabancılaşıyoruz ki, baş başa kaldığımız kendimize tahammül edemediğimiz için alışveriş merkezlerine koşuyoruz. Boş kalabilme lüksünü kendimize tanımıyoruz. Para kazanmak için katlandığımız zorlukların bir şeye değdiğine kendimizi ikna edebilmemiz için, o parayı harcamamız gerek. Bu ikna önce kıyafetlerle başlıyor, sonra tatillerle, en nihayetinde de evlerle.
Avustralya'da uzun süre çalıştıktan sonra Türkiye'ye dönen bir arkadaşım, "insanın içinde ne varsa şehre de o yansır, bizim insanımızın içinde de bu var" diyerek şehirdeki renksiz, çarpık kentleşmeyi kendince açıklamaya çalışmıştı. Aslında haksız da sayılmaz. Bıçakla kesilmiş gibi ayrılan gecekondu ve gökdelen semtleri, içimizdeki sınıf atlama ve bunu yaparken de etraftaki her şeyi yiyip bitirme çabamızın yansıması adeta. Arkadaşlıklarımızı, ailemizi, yardımseverliğimizi, ruhumuzu bu çaba için tüketip zirvede tek başımıza kalmaya çalışıyoruz. Residence'larda 1+1 evlerin içinde plazma televizyonlarını izlerken uyuyakalan yalnız insanlarız biz...
Gözünüzün önüne gelen sahnede paylaşmaya dair hiçbir şey bulamazsınız. Çünkü sürekli eşya değiştirmek, bir şeylerin eskimesine fırsat vermeden yenisini almak, eşyaya yüklenecek anlamı, anıları ve duygusal birikimi yok ediyor. Çok eşyalı evler beni hiç rahatsız etmez örneğin, çünkü her bir eşya seneler süresince yerine konur ve hepsine bakınca hatırlanacak insanlar vardır mutlaka... Annemin biz küçükken aldığı kaseler, beraber çarşıda gezişlerimizi hatırlatır bana. O kaseler alınırken ben annemin parmağından tutardım, çünkü elini kavrayıp tutacak kadar boyum uzun değildi o zamanlar... Örneğin ananem bana fiskos sehpa alıp almayacağımı sordu geçen gün, eğer alacaksa bana yuvarlak dantel örtüler vereceğini söylüyor. Kendi elleriyle yaptığı dantelleri bana çeyiz olarak vermek isteyen seksen yaşındaki ananemin dantellerini daha yenisini almak uğruna nasıl geri çevirebilirim?
İnstagramdan evlerinin dekorasyonunu paylaşan kişiler var. Beyaz çerçevelerin içine resim değil, renkli, çiçek desenli kağıtlar koyarak duvara astıklarını görüyorum. Kim fotoğraf çerçevesinin içinde bir kağıt görmek ister ki? Ya da kim bir çerçeveyi satılırken içinde bulunan kağıtla kullanmak ister?Günlük hayatımızda kendi istediğimiz değil, dikte edilen kişi olmaya o kadar alıştık ki, o çerçevenin içinde kendimizi değil renkli kağıtları görmek istiyoruz. Çünkü o bizden daha "şirin". Çünkü onu para verip aldık.
Herkesin eleştirmese bile, kendi kendisine samimi davranmak adına bir şans vermesi gerektiğini düşünüyorum. Çabucak tüketip sıkıldığımız eşyalardan sonra, sıra kendimize gelmeden önce, bol bol anı biriktirmekte fayda var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder